Peki Ya Benim Vaktim Ne Zaman Gelecek?
Diplomalı, işsiz, ama umutlu bir yazılımcının yol hikâyesi
Ben 2021 yılında Hacettepe Üniversitesi Fizik Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. İsteyerek mi okudum? Hayır. Bu süreçte farklı bir alana geçmeye çalıştım mı? Hayır. Zaten pandemi dönemine denk geldi, aslında mezun olmamdaki en büyük etken de budur.
Okurken de sürekli, hocalarımız dahil, “İş bulamayacaksınız.” diyorlardı. Ya da ne bileyim, bazı derslerin öyle hocaları vardı ki, tamamen keyfi olarak dersten bırakıyorlardı. Bir dersi beş kez alınca sonunda her şeyden, herkesten soğuyorsunuz. Yani süreçte bölümümden nefret etmemi sağladı.
Fakat tercih yaparkenki koşullarımdan dolayı, “En azından Hacettepe ve öğretmenlik, en önemlisi de Ankara.” diyerek tercih yapmıştım. Mezuniyetimden sonra da birkaç yere başvurdum ve inanılmaz kötü muamelelere şahit oldum. “Haftanın yedi günü git gel, akşamları etüte de kal, 300-500 verelim, baktık iyiye gidiyorsun işe alım sürecini konuşuruz seneye.” diyenler mi dersin, “Yeni mezun aramıyoruz.” diyenler mi… Ya da o zaman asgari ücret 3.500 civarındayken bana teklif edilen 2.500 lira hatta ve hatta bedava bu işi yapmamı teklif eden müdürler bile oldu.
Böylelikle okuduğum bölümden, yaşadığım süreçlerden iyice soğudum. “Bu okulu neden okudum, neden bu kadar emek verdim?” gibi düşünceler sürekli kafamı meşgul etmeye başladı. En sonunda aileme çalışmak istemediğimi, önce yönümü bulmak istediğimi söyledim. Şükür ki anlayışla karşıladılar, bu konuda şanslıydım.
İşte o sıralar aklıma lisede dil sınıfı açtıramadığımız için ingilizce öğretmenliğinin hiç tercihim olamadığı aklıma geldi. Aslında içimde hep vardı bu istek. Öğretmenlik meslek derslerine de hakimim neden olmasın diyerek TESOL adında bir sertifika programına başvurdum. Bu sertifika, ana dili İngilizce olan ya da farklı dil konuşan ülkelerde İngilizce öğretmenliği yapabilmenizi sağlıyor. “Bu sayede yurt dışına gider, öğretmenlik yaparım.” diye düşündüm.
Sertifikamı aldığım süreçte bir İstanbul maceram oldu. Orada yakın arkadaşımın çevresindeki insanlar, başka bölümlerden geçerek yazılımcı olmuşlardı. Ben de bir dönem Python’a baktığımı, çok sevdiğimi, aslında okul şartı aramasalar bu alanda çalışmak istediğimi söyledim. Arkadaşlarım da pandemi ve sonrası eskisi gibi okul şartı aranmadığını kendini yeterli düzeyde geliştiren herkesin yazılımcı olabileceğini söylediler. Benim kafamda bir anda ampul yandı. Çünkü tercih dönemi artık sayısaldan hazırlanmış olunca bilgisayar mühendisliği istiyordum ama 2015 YGS-LYS o kadar zordu ki benim aldığım puanlarla ancak ben Erzurum’da gidebiliyordum. “Şehir mi, üniversite mi?” arasında ben üniversite seçmiş bulunmuştum.
Arkadaşlarından biri gerçekten azimliydi, bootcamplere bile katılmadan çok iyi bir şekilde kendini geliştirmiş çabucak işe girmişti.Ben de döner dönmez önerilen sitelerden öğrenmeye başladım. Önce Python, sonra etrafı gözlemleyip hangi dil revaçtaysa ona göre Go diline geçtim. Ama fark ettim ki bu iş böyle gitmeyecek. O kadar çok dil var ki… Kendine bir alan seçip ona yoğunlaşıp ilerlemek gerekiyor.
Yaptığım araştırmalarda, çoğu yer önce HTML ve CSS öğrenmemi öneriyordu. Hem öğrenmesi kolay, hem de sevmezsen yolun başındayken bırakabiliyorsun. Böylelikle önce HTML, ardından CSS öğrendim. JavaScript’e geçtiğimde ise ilerleyemediğimi fark ettim.Motivasyon bulamıyorum, takılsam birine soramıyorum, ne proje yapacağımı bilmiyorum. Yönümü kaybettikçe bilgisayar başına oturmak istememeye başladım.
Bu sırada artık 2023 yazındayız. Hâlâ kendi emeğimle 1 kuruş para kazanamamışım. Ankara’da baba parasıyla yaşıyorum. Aile evine dönmek başarısızlık gibi geliyor. En azından kendi düzenimle bir çabam var diye düşünüyorum ama bir yandan da babamın parasını yemekten çok rahatsızım.
O yaz, eğitim aldığım sitelerden birinde uygun fiyatlı bir FullStack Java Bootcamp’ine denk geldim. 6 aylık online bir eğitimdi. “Kurs bittikten sonra hâlâ işe giremezsen paranı iade ediyorlar” gibi şeyler vardı. Mentorlar var, haftalık içerikler, projeler belli, her hafta sektörden biri geliyor sizinle sohbet ediyor deneyimlerini paylaşıyor, disiplinli olması falan beni cezbetti. Başvurdum, mülakatlar falan derken kabul edildim. Gerçekten çok dolu dolu bir 6 aydı. Kendi başıma asla bu kadar ilerleyemezdim.
Ama kurs bitti, bu sefer “Şimdi ne yapacağım?” derken yine boşluğa düştüm. Başvurular yapıyorum ama sürekli ret yiyorum. Diğer bootcamp’lerde gönüllü asistanlık görevi vardı, “Katılayım, CV’ye yazarım hem de boş durmam bu sırada insanlara yardımcı olurken konular pekişir ben de gelişirim.” dedim. Katıldım.
(O bootcamplerden birinde hayatımı altüst edecek biriyle tanıştım, bir yılım heba oldu ama o başka bir konu.)
Bu süreçte bir yandan ev sahibim, “Kiran düşük, çık.” diyor. Annemin ev sahibi de aynı şeyi söylüyor. İkimiz aynı anda evsiz kalıyoruz adeta. Bir yandan asistanlık yapıyorum, bir yandan iş ve ev arıyorum. Hepsine yetişemeyince iş başvurularını biraz askıya aldım.
Sonunda ev buldum, taşındık 2024 yazındayız artık. “Çalışmalara tekrardan başlıyorum.” dedim. O sırada işte o elemandan ayrıldım. Bilgisayar başına oturmak için yine motivasyonum yok. Çünkü 6 ayda bir sürü küçük ve 4-5 büyük proje yapmışım. Ama kimse tecrübesiz eleman istemiyor. Yine sürekli ret yiyorum. Hatta bazı şirketler cevap verme gereği bile duymuyor.
Fullstack gitmek çok zor geldi. Hem Java hem React yetişmiyor. Sadece frontend’e yöneldim. Eksik olduğum alanlara çalışmaya başladım. Bazen sabah erken kalkıp çalışıyorum, bazen “Zaten olmuyor.” deyip öğlen 1’de uyanıyorum.
O sırada geçmiş ilişkim tekrar başladı. Onun gazıyla tekrar erken kalkıp çalışmaya başladım. O da benimle aynı bootcamp’ten mezundu ama tanıdık aracılığıyla kolayca işe girmişti. O işe girdi, ben hâlâ işsizim derken bu durum beni yine çalışmaya itti.
Sonra bir JavaScript Developer Bootcamp’ine seçildim. Bu sıralarda 2024 Mart ayındayız. Çok iyi bir şirketti. “Projelerin sonunda işe alım süreci olacak.” dediler. Bu bana motivasyon oldu. 1 aylık yoğun bir eğitimdi. Zaman zaman eski sevgilim de yardımcı oluyordu. Haftada 4 küçük ve 1 büyük proje yapıyordum.
Eğitimin son haftasında tekrar ayrıldık. Ağır sözler söylendi. (“İlişkide iki taraf birbirini eşit sevmek zorunda değil. Ben senin önceliğin olabilirim ama sen benim 10. sıramdaysan üzülürsün.” gibi.) Tam bu haftada, bootcamp’ten işe alım süreci için bir “hiring case” yollandı. 2 gün süremiz vardı.
Bir yandan deliler gibi ağlıyorum, bir yandan projeyi yapmaya çalışıyorum. Ama o anlarda oturup çalışmak yerine beddua etmek daha kolay geliyor. Kendimi toparlayamıyorum ve söylenenleri düşünmekten odaklanamıyorum. Ve karşımda bana bu lafları söyleyen kişi, mülakata bile girmeden kılçıksız bir şekilde işe girmiş. O kadar adaletsiz geldi ki…
Bu hafta bana cevap geldi. Maalesef işe alınamadım. Sanki elimde bir bilet vardı ve ben bunu yırtıp atmışım gibi hissediyorum. Dünyanı sonu değil ya diyeceksiniz ama benim için öyle gibi.
Etrafımdaki tüm yaşıtlarım çalışıyor. Mezun olduklarından beri düzenleri var, başarıları, bir kariyer hayatları var. Ben 27 yaşındayım, hâlâ iş arıyorum, hâlâ tırmalıyorum. Çevremin (akrabaların) söylediklerini saymıyorum bile. Her aradıklarında işe girdin mi? soruları “Bu kadar çalışıyorsun da neden giremedin? Ne zaman arasak çalışıyorum diyorsun üniversiteden beri çalış çalış bir bitmedi?” gibi cümleler.
Fakat bu süreçte en büyük şansım, paramı veren babamın tek kelime etmemesi ve her daim desteğini esirgemeyen kendi tarafındaki akrabaların her dediğine cevap veren annem. “Her şeyin bir zamanı var kızım, stres yapma. Herkesin vakti, yürüdüğü yol farklı. Elbet emeğinin karşılığını alacaksın.” diyorlar sürekli.
Dert yandığım en yakın arkadaşlarımın ağzında da hep aynı cümle:
“Herkesin vakti farklı.”
Ama benim kafamdaki tek soru:
“Her şey için çok mu geç kaldım? Yoksa gerçekten vaktim farklı mı?”